Bizim deliyi gördüm geçenlerde, sahile oturmuş bir şeyler karalıyor, “Napıon lan” dedim “ne yazıon?” “Vasiyetimi yazıom abi” dedi. Güldüm haliyle “Senin neyin var ki kime ne bırakıyon nan” dedim.. Yüzüme imalı imalı baktı, “sana da bir şeyler bırakmıştım ama bu lafından sonra ancak babayı alırsın” dedi. Hem üzüldüm hem meraklandım, iki saat yalvardım anca söyledi. Bana 20 tane naylon poşetiyle bir çuval gazoz kapağını bırakmış… Hayatımda bu kadar duygulandığımı hatırlamıyorum, utanmasam çocuklar gibi ağlayacaktım... Ne kadar ısrar etsem de okutmadı vasiyetini…
Dün işten dönerken her zamanki köşesinde yoktu bizim deli, sızmıştır herhalde bir yere dedim. Bir iki adım daha attımdı ki bizim elemanlar döndü köşeyi, hepsinin yüzünden düşen bin parça… “Noldu lan” dedim, yüzüme baktılar alık alık, hiçbiri cesaret edemiyordu konuşmaya, “Noldu a q delirtmeyin adamı” dedim, Fatih söyleyebildi ancak, gözleri doldu bir anda, ağlamaklı “bizim deliye araba çarpmış!” devam edemedi…
İşten izin aldım bugün, hastayım dedim patrona. Bizim deliyi defnettik. Defnederken gördük ki ne çok seveni varmış bizim delinin, mahallemizin neşe kaynağıymış meğer. Cenazesinde bile herkes gülüyordu, herkesin onla ilgili birkaç komik hatırası vardı mutlaka. Deliyi yıkayan imam cebinden bizim delinin kaleme aldığı vasiyetnamenin çıktığını söylediğinde de herkes gülmüştü. İmam bana uzatarak “Al sen oku” dedi. Yavaşça açtım vasiyetnamesini, “Yazısı da çok güzelmiş” dedi Fatih. Okumaya başladım;
“Selamun aleyküm inşallah, Süleyman anlattıydı geçen, ölmeden önce yazılıyormuş, geride kalanlara sahip olduklarını bırakmak için, öldükten sonraki isteklerini şeytmek için, benimde çok şeyim var! Bir gün ölürsem, buda benim vasiyetimdir… Ahanda şöyle; Şimdi içinizde, bu delinin neyi var ki hatta onu geç kimi var ki vasiyet yazmış diyenleriniz olacaktır, öle diyenlere Marmara da ki fay hattını münasip yerlerine sokmaları için bırakıyorum, bizim pısırık âşık Fatih’e, biri kışlık biri yazlık iki platonik aşkımı ve sevenlerimin kalbine kurduğum oturma grubumu, aşşa mahallenin delisi Kerim’e akşamları karıştırdığım dört çöplüğümü, camından maç izlenen sabahçı kahvesini, çalıp çalıp kaçtığım apartman zillerini, istediğini çalan pilsiz çalışan walkmanimi, hiç bitmeyen şarap şişemi bırakıyorum. Bana her gördüğünde cenneti anlatan imam efendiye Bitlis’te ki beş minareyi, ve cennette yaptırdığım tripleks villamı, haylaz Hasan’a mahallede benim boşluğumda oluşacak otorite boşluğunu doldurma hakkını, sokak maçlarında kullandığımız kale taşlarını, köse Kemal’e bütün saç, sakal, kıl ve tüylerimi, emekli Kerem amcaya benim çınarın gölgesini, don lastiği üreten fabrikanın öğlen üzeri yaslanıp sigara içtiğim mavi duvarını, sokak keratalarına uzaydaki üç daire dört üçgen beş dikdörtgenimi bırakıyorum. Gelelim can dostlarıma, Süleyman’ıma yalnızlığını paylaşsın diye gecelerimi, şiirlerini yazsın diye 0,5 rotring kalemimi, Özkan’ıma çalışmaktan, iş yollarında heder olmaktan sevdiği şeyleri yapmaya zamanı kalmadığı için ana babadan kalan yarısı yaşanmış ömrü, Feridun’uma parasızlıktan alamadığı gitar için üzerimde çıkan tüm parayı, ıslıkla da çalınan dört bestemi, Ali’me özenle sakladığım 20 naylon poşetimi(sakın boş sanmayın! İçleri hayallerimizle dolu) ve küçükken piç Sabri’den daha az gazoz kapağı olduğu için kaybettiği, çocukluk aşkını geri alması için topladığım bir çuval gazoz kapağını. Son olarak ta aylardır böbrek bekleyen, diyalize verecek parası kalmayan Deniz’ime böbreklerimi bağışlıyorum eğer uyuşmazsa satıp uyanını alın. Sanırım hepsi bu kadar. Umarım vasiyetimi okumadan beni gömmek gibi bir hıyarlık yapmamışsınızdır! Eğer öle bir bok yediyseniz organlar mundar olmadan çıkarın çabuk.”
Bir ay sonra Deniz’i ziyarete gittiğimde anlattım olanları, ben anlatırken ağlamaya başladı, uzun bir sessizlikten sonra konuşmaya başladı ”Korktuğum başıma geldi. Bende paranın kaynağını merak ediyordum. Bir ay önce parasızlıktan diyalize son kez alınmıştım, son günlerimi yaşadığımı düşünüyordum, artık her şeyden vazgeçmiş bir zavallıydım, beni o halimde tek güldürebilen bizim deliydi ve bana son sözü “Sen ölmeyeceksin Deniz’imdi.” devam edemedi.
Bu olay herkes gibi benimde hayatımı değiştirdi, şimdi ne zaman umutsuzluğa düşsem poşetlerimi açıyorum, hayallerimle, hayallerimizle kucaklaşıyorum ve bu ölene dek böyle olacak…
PS: Mesut Üstündağ'ın Bir Delinin Mal Beyanı'ndan bazı maddeler kullanılmıştır :)
H.Ali Söyler
26.06.2008
7 yorum:
çok güzel bir yazı ellerine sağlık hacı..
süpermiş. bravo.
hayaller posetlere sigsa keske
yada yetecek kadar poset olsa
hos bir yaziydi
gulumsettiniz...
Çok duygulandım okurken, valla ellerine ve emeğine sağlık..Bir taraftan gülümseten diğer taraftan üzen bir yazı ve tabi aynı anda ikisini de yapabildiği için güzel bir yazı..
teşekkürler :)
Bu hikayenin kokusunda mahallenin ılık rüzgarı var
Emeğinize sağlık
Yorumlar için tekrar teşekkürler arkadaşlar, uzun bir aradan sonra okuyunca iyi hissettim, yazmak güzel şeymiş. Niye ara verdiysek :(
Yorum Gönder