Yavaşça kapattı bavulunu, yanaklarından süzülen ılık katreler düştü üzerine. Bu kez kararlıydı, bırakıp gidecekti her şeyi, yenilmeyecekti gelgit düşüncelere. Buğulu gözlerle son kez baktı küçücük evine, unutacak bir şeyde yoktu.
Saatine baktı, çaresizliği vuruyordu yine, başka zaman olsa kurulur hüzün koltuğuna yalnızlığını içerdi sessizce. Derin bir nefes aldı karşı koymak için, üzerine abanan melankoliye, ama hemen pes etti, bilirdi gücünün yetmeyeceğini. Çıkarıp kadehini, doldurdu yalnızlığını, alışkanlığını da bozmadı, kattı gözyaşını çarpmasın diye.
Titreyen mum alevi dağıttı düşüncelerini, üşüyordu gene. Hayallerini yakarak ısınırdı eskiden ama bu kez kıyamadı, “başka neyimiz var ki hayallerden” dedi kendi kendine. “Seni aciz korkak” diye mırıldandı, güldü sonra “ Ulan it bir kere de ayağa kalk savaş be” diye kızdı kendine.
Kadehini tekrar koydu bavuluna, artık gitme vakti gelmişti. An, “Ya zafer ya ölüm” deyip gemileri yakma anıydı. Kendini o büyük kumandanın yerine koydu, güldü haline. Hep bir deli olmayı isterdi, “ Her şeyi yapsam da gülüp geçseler, yargılamasalar beni, sonra geberince de direk cennete hem de sorgusuz sualsiz, şanslı piçler” derdi.
Heybesini sırtlanıp yollara düşen dervişler gibi aldı eline bavulunu arkasına bakmaya korktu, usulca açtı kapıyı, titreyen ayağıyla attı ilk adımı yeni yaşamına… Ama kendini bir anda zifiri karanlık bir boşlukta düşerken buldu, hızla düşüyordu, hiçbir elin uzanamayacağını bildiği için yardımda istemedi. Yere çakıldığını an uyandı, yine sızmıştı hüzün koltuğunda ve yine aynı rüya uyandırmıştı.
30/08/2007 Ankara Polatlı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder