Sessizce açtı kapıyı, aralandı karanlık oda. Bekledi eşikte biraz, ardı sıra giren çaresizliğini. Elindeyse bir şişe yalnızlık vardı yine, her zamankinden. Ayaklarını sürüyerek girdi, hayalleriyle paylaştığı evine.
Kendi eliyle girdiği bataklıkta, biraz daha batacağını bile bile çıkmıştı bu sabahta evinden, anlamıştı bırakmıştı çırpınmayı ve ders olmuştu bağırırken yuttuğu boklar, yardım da istemez olmuştu artık kimseden.
Bazen hiçliği bazen de çaresizliği ona eşlik etseler de, genelde sessizce kalkar, akşamdan kalma rüyalarıyla karnını doyurur ve tek başına çıkardı evden. Acıya o kadar alışmıştı ki bünyesi, artık sadistlere satıyordu kendini, böyle kazanır olmuştu ekmek parasını ve zorda olsa bugünde çıkarmıştı bir şişe yalnızlığını.
Yarım kalmış son mumu yakarken mırıldandı kendi kendine “asıl içimdeki karanlığı aydınlatacak bir ışık olsa”. Sevmezdi ışığı, korkardı çünkü görmeğe gerçekleri. Kadehini aldı yerden diğer eline de bir şişe yalnızlığı. Kuruldu hüzün koltuğuna, yaslandı ve içten bir küfürle kovdu aklına hücum eden cevapsız soruları, elindeki şişeye sevgiyle bakarak “ulan meret o kadar alıştırdın ki kendini bırakamıyor insan be” dedi doldururken kadehini. Nicedir katardı akan gözyaşlarını çok çarpmasın diye, bozmadı âdetini. Yalnızlığı içti yavaş yavaş, gene sarhoş oldu. Titrerken mumum son aleviyle beraber, hayallerini tutuşturdu ısınmak için :( Sızarken mırıldandı sessizce “başka neyimiz var ki hayallerden!“
****
İçtim yalnızlığımı sarhoşum bu gece,
Gözyaşımı da kattım çarpmasın diye,
Titrerken karanlığıma yaktığım son mum,
Yaktım tüm hayallerimi de...
****
27/03/2007 00:28
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder