Sonun başlangıcı başladığında, anlamaz insan sona geldiğini, zaten üzerinde de durmamak lazım. Akan suyun önüne geçilir ama geçmemekte fayda vardır, ıslanırsın bir kere, yorulursun kardeşim. Yok dersen ki enerjimi harcayacak başka yerim yok, geç tamam ama bırak da aksın lan, su bu. O yüzden dizginleri de sevmem ben, ne zaman ata binsem çıkarırım dizginleri, eğere de gerek yok. Ne demek yani benim haddime mi ata yol göstermek, o canı nere isterse götürsün beni, isterse sıkıldıysa atsın üstünden, başka birini alsın, gücenmem darılmam, at sonuçta bu, asil hayvan bir kere.
Ben bi de sessiz çığlıkları severim, çığlık dediğin öyle olmalı kardeşim, bağırmasını bilmeyen adama adam demem ben, bağırdı mı kendi bile duracak. Bir de içine atanlar var, ata ata yer kalmamış, geçen biri geldi abi dedi “-hani şu çöp arabalarının arkasında bir mekanizma var ya” dedi “-hee” dedim “onlardan bana da bir tane yaptırsak ya” dedi. Ne mi dedim hiçbir şey, kafa çalışıyor adamın, ben düşünen adamı severim, düşündüğünü de söyleyeni daha fazla severim. Sarıldım öptüm.
İlişkileri de bir türlü ilişkilendiremiyorum ben, her kızın bir beyaz atlı prens sandığı biri var, olmayan görmedim, lakin atın üstündeki prens mi, rol mü yapıyor bilemiyorum, atın beyaz olup olmadığı konusunda da çok ciddi şüphelerim var. Ya at bulamayan garipler ne yapsın, yüreğinde aslan yatanları gördüm ama at bulamıyorlar at. Bir de ata eğersiz dizginsiz binenler var. Bazen durmak istiyor duramıyorlar, artı kimse dizginsiz ata binen birinin önüne çıkmak istemez, hele üstünde hipodrom kaçkını kılıklı bir jokey varsa. Ben hiç jokeylere karizma dendiğini duymadım, duyan var mı? Niye acaba ¿
Bugün 27 Ekim, en sevdiğim değer verdiğim insanlardan birinin doğum günü, buna binaen dostluktan girip bir yerlerden çıkmak isteği istedim bir an. Radyoyu kurcalarken bir dalga yakalar ya insan, hele yakaladığı sevdiği bir şarkıysa, işte o zaman merak ederim acaba başka kim şu anda bu frekansta, kim benim gibi eşlik ediyor şarkıya. Şanslı bir adamım buldum birkaç tane ;) Arabanın farları gibidir dostluk yan yana, önündeki karanlığı aydınlatır, bazen bozulsa teki ya da oksitlense bağlantı noktaları, zayıflasa ışığı diğerinin aydınlığı yeter ikisine. Ama karşı cins öylemi be kardeşim, sen ışığı önüne tutarsın değer verirsin, o gözüne tutar. Sen değer verdikçe, o açar uzunları görme diye, sonra kapatır kontağı bir bakarsın, beyaz at üzerinde bir prens şaha kalkmış nah çekiyor sana. Güler misin ağlar mısın? Ben ikisini aynı anda yaparım. Ama gülerken mi ağlıyorum ağlarken mi gülüyorum bilmiyorum. (Bu arada iyi ki doğdun lan Can!). Yaşta 23 oldu abi. Daha seramik çevirme sanatını öğreneceğim.
27 Ekim 2006
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder