4 Kasım 2014 Salı

Kronik Yalnızlar

Bazen siktir olup gitmek istiyorum, böyle kuş konmaz kervan geçmez bir yere. Kalabalıklar korkutmaya başladı beni iyiden iyiye. Tek tek her birini alt edebilirim ama bir kalabalık oluşturduklarında garip bir etkileri var, beni de onlar gibi olmaya zorluyorlar. Onlar gibi olmaya çalışmaktan yoruldum Sırdaş. Kendileri gibi olmayanları dışlamalarından ama dışlasalar bile rahat bırakmamalarından bıktım. Onlardan kurtulmak çok zor. Bazen sağır ve dilsiz taklidi yapasım geliyor aralarında. Bizim ailenin köydeki lakabı ahrazoğulları zaten, genetik olarak da yatkınım buna sanki, az konuşmamın sebebi de bu olabilir, kim bilir. Daha doğru bir şekilde ifade etmem gerekirse, iletişim kurmaya çalıştığımda, beni anlamadıklarını ya da umursamadıklarını gördüğüm için; onlara duymak istedikleri şeyleri söylemek ve bunun için çaba sarfetmek çok yorucu olmaya başladı, bu öyle bir noktaya geldi ki, mecbur kalmadıkça konuşmamaya ya da beni rahat bırakmaları için yeterli seviyede iletişim kurmaya başladım. Ayrıca kendimi ifade edemeyecek kadar beceriksiz olmamın da bunda etkisi var. Ama yalnızlık da bir o kadar zor, ben de kendi kendimle konuşmaya başladım, belki de bu yüzden sen varsın Sırdaş ya da Melisa’yla günde 7 posta sevişebiliyorum. Çünkü gerçekte ne kimse senin gibi umursayacak, ne de kimse Melisa gibi sevecek beni.

Sana hiç en büyük korkumu söylemiş miydim Sırdaş? Muhtemelen tahmin ediyorsundur; ya bir gün kendimden de sıkılırsam? Karanlık bir sokakta senin kafana sıkıp, Melisa’yı da yastıkla boğarsam? Bakma bana öyle. Bunları ilk defa düşünüyorum ve bunlar olmasın diye siz varsınız. Hatta, hala neden bir tane çarpmadın ağzımın üstüne “salak salak konuşma” diye anlamış değilim. Merak etme, iyiyim. Bazen zihnin karanlık taraflarına kulak kabartıyor insan, böyle saçma sapan şeyler duyabiliyorsun. Neyse Sırdaş, ben gideyim, benim gibi konuşamadığı için yazmayı seçen, 7 milyar içinde istediği insanları bulamadığı için, kağıt üstünde yaratan diğer manyak ve kronik yalnızların yazdıklarını okuyayım bari. Hiç bir yazarla şahsen tanışmadım, ama yazdıklarını okurken karşılıklı rakı tokuşturmuşluğumuz vardır, durup dururken sarılmışımdır onlara, “İyi ki varsınız lan” demişimdir. Ha bir de, bu aralar sık geliyorsun ya, hoşuma gidiyor. Hadi sağlıcakla kal.

25.10.2014
Beyoğlu/İstanbul
H.Ali Söyler

Serbest Düşüş

- Çok düşünüyorsun Ali. Yavaşla biraz. Elinde bir zımpara beynini kazıyorsun sürekli.

- Tecrite zorlanıyor tüm iyi düşüncelerim Sırdaş. Ben değilim ki o kazıyan. İçimizdeki şeytanı başı boş bırakmaya gelmiyor biliyorsun. En ufak bir güçsüzlükte isyan çıkarıyor ve senin de defalarca tecrübe ettiğin gibi kötülük daha güçlü bir bulaşıcı.

- Hatırlar mısın küçükken söz vermiştik birbirimize? Eğer güçsüz hissedersek, kaçacaktık düşlerimize. Kendimiz yazıp kendimiz oynacaktık o arafta, ta ki normale dönene kadar, ta ki gerçek dünyayla yüzleşecek gücü toplayana kadar.

- Artık çocuk değiliz ki Sırdaş. Büyüdük lan. Senin bu kadar az ziyaretime gelmen bile bunun kanıtı. Sıradanlaşıyoruz biz de, olmaktan korktuğumuz insanlara dönüşüyoruz. Eskiden varlığımız insanları rahatsız ederdi ve bu hoşumuza giderdi. Şimdi dikkat bile çekmiyoruz. Hem çocukken hayallerle gerçekler arasında bu kadar mesafe yoktu ya da biz umursamıyorduk. Şimdi örtüşmüyor hiç bir şey, hep açıktayım, hep üşüyorum.

- Freni patlak bir kamyonda, direksiyonu bırakmış son sigarasını yakmaya çalışan biri kadar vurdumduymaz konuşman hoşuma gitmedi Ali. Daha önce de serbest düşüşe geçtin ama hep elinde bir kement, sallar ve tutunacak bir şeyler bakınırdın!

- O kadar vahim değil lan abartma, hem belki uçmayı öğrendim o düşüşlerde kim bilir ve bundandır rahatlığım. İlk seferde tehşisi koydun be Sırdaş. Durma, yavaşlat beni.

- Rakı?

- Eksilmesin!

H.Ali Söyler
15.10.2014
Beyoğlu